Dünya fuarları geçmişten bugüne devletlerin ve iş dünyasının ilgisini çekmiştir. Batılı ülkelerin tarım, sanayi, el sanatları ve güzel sanatlar alanlarında düzenledikleri ulusal ve uluslararası sergiler, milletlerarası ticari, ekonomik ve kültürel ilişkilerin artmasında etkili olmuştur. 19. yüzyılın ortasından itibaren başlayan dünya fuarları, literatüre dünya fuarları ve evrensel sergiler olarak yerleşmiştir. Merkezi Fransa’da olan “Bureau International des Expositions” yani Uluslararası Sergiler Bürosu’nun düzenlediği fuar sayısı 69’dur. Bu sayı ülkelerin merkezden bağımsız organize ettiği ve kendi içlerindeki yerel fuarları -ki onların sayısı da hatırı sayılır düzeydedir- kapsamıyor. Ülkelerin, devletlerin, şirketlerin, markaların ve hatta kültür-sanat camiasının ilgi odağı olan dünya fuarları, bugüne kadar belli bir düzen içinde devam etmiştir. Bugünden sonra nasıl bir dönüşüm yaşanacağını doğrusu merak ediyorum ve araştırıyorum. Görünen o ki bazı uluslararası organizasyonların çevrimiçi araçlar ve mecralar kullanılarak da düzenlenebileceğine şahit olacağız. Büyük masraflar ve emekler ile hazırlanan fuarlar, katılım sağlayan ülkeler ve şirketler için önemli ve başlı başına bir iş. Elbette bu faaliyetleri hedefleriniz doğrultusunda ilişki ağınıza, şirketinize ve markanıza yaptığınız yatırım olarak görmek gerekir. “Fuarlar gelecekte nasıl düzenlenecek, dönüşecek, dönüşecek mi, daha yenilikçi çözümler ile hayata geçirilebilir mi?” soruları bir tarafa, devletleri ve iş dünyasını yakından ilgilendiren dünya fuarları nasıl başlamış, tarihe bir göz atalım.
Londra ve Dünya Fuarları Dönemi
Keşifler, Fransız Devrimi, İngiliz Sanayi Devrimi, kökleri Rönesans ve Reform’a dayanan değişimler kitlesel nitelik kazanmış ve 19. yüzyıl bir anlamda dünya fuarlarının başlangıcı olmuştur. Zeynep Çelik’in “Şark’ın Sergilenişi” kitabının giriş metninde tanımladığı gibi “Batı’nın kendini alkışladığı bu yeni ve büyük ayinler” 1851 yılında Londra’da başlamıştır. Yüzyılın sonuna geldiğimizde ihtisaslaşmış ticaret fuarları da meydanlarda yerini almış, fuarlar çeşitlenmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Fuarlara Katılımı
Osmanlı İmparatorluğu, 1851 yılında gerçekleşen ilk dünya sergisinde İngiltere Kraliçesi tarafından yapılan davete icabet etmek üzere karar vermiş ve 700 üreticiden toplanan ürünleri 200 sandık ile yola çıkartmıştır. Hava muhalefeti nedeniyle gemi Southampton’a zamanında ulaşamamış, ürünler sergi açılışından bir süre sonra teşhir edilebilmiştir. İmparatorluğun bulunduğu salon, başta İngiltere Kraliçesi Victoria olmak üzere birçok ziyaretçi tarafından gezilmiş, sergi sonunda dağıtılan 3088 madalyanın 36’sı Osmanlı İmparatorluğu’na verilmiştir. İngiltere’den sonra dünya fuarı düzenleyen ülkeler sıralamasında ikinciliği Fransa almıştır. Birkaç tur Londra ve Paris şehirlerindeki organizasyonlar sonrasında fuarlar Viyana, Brüksel, Melbourne, Barcelona, Chicago gibi şehirler ile devam etmiştir.
Osmanlı yönetiminin varlık gösterme çabası dünya fuarlarına özel bir ehemmiyet vermesine sebep olmuştur. 1863 yılında Sultan Abdülaziz’in emriyle düzenlenen “Sergi-i Umumi-i Osmani” sergisi ile tabir-i caiz ise bu yarışa İmparatorluk da dâhil olmuştur. Fakat önce ulusal olarak planlanan sergi daha sonra uluslararası bir formata dönüştürülmüş ve belki de bu sebeple dünya fuarlar listesinde yerini alamamıştır. Her şeye rağmen başta Viyana olmak üzere, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden ziyaretçiler ağırlamış, gazeteci, işletme sahipleri ve fabrikatörlerin ilgisine mazhar olmuştur. Serginin amacı Osmanlı ekonomisine rekabet gücü kazandırmak, ülkede üretilen ürünlerin kalite, çeşit ve fiyatlarını görmek, sorunları tespit etmek ve başarılı olanları ödüllendirmektir. Aynı zamanda yabancılara ayrılan özel pavyonlardan oluşan sergi, ürün çeşitliliği ve kalite yüksekliği açısından dönemin izleyicileri tarafından başarılı bulunmuş, gelişen ekonomi ve ticaretin büyük ölçüde gözler önüne serildiği bir sergi olmuştur.
Otantik Padişah İsteriz
Osmanlı’nın katıldığı önemli uluslararası sergilerden bir tanesi şüphesiz ki 1867 yılında gerçekleşen Paris Sergisi’dir. Fuara Fransa’nın ev sahipliği yapmak istemesinin sebeplerinden biri bu dönemde Baron Haussmann tarafından yeniden düzenlenen Paris şehrini tüm dünyaya göstermektir. Dönemin Sultanı Abdülaziz, sergiyi de programına alarak bir Avrupa Seyahatine çıkar. Kendisine bu seyahatten çok etkilendiğini bildiğimiz Şehzade Abdülhamid de eşlik etmiştir. Sultan Abdülaziz Paris’e geldiğinde hayal kırıklığı yaratmıştır zira “yeterince otantik değildir”. İşlemeli kürklü kaftan ve ortasında kocaman bir zümrüt parlayan sarık yerine, şık bir üniforma ile gelmiştir. Başındaki fes olmasa Avrupalı krallardan farkı yoktur, yanında haremini getirmemiş ve hali tavrıyla da “yabancı”lık sergilememektedir. Paris’ten izlenimlerini aktaran Alman bir yazar Osmanlı’nın estirdiği havayı kinayeyle över. Osmanlı Padişahı’nın etrafında kopartılan fırtınadan rahatsızdır. Hiç Şarklı’ya benzememesinin verdiği hayal kırıklığı öfkeye dönüşür. Bazı gazeteler Abdülaziz’in nüktedan, zeki ve iyi eğitimli olduğunu yazmıştır.
32 ülkeden 52.200 sergileyici ve 15 milyon ziyaretçi ağırlayan Paris Sergisi’nde, Osmanlı İmparatorluğu altmış dört farklı kategoride tarım, sanayi, el sanatları ve güzel sanatlar örnekleri sergilemiştir. Pavyonu oluşturan yapılar bir cami, bir Boğaziçi köşkü ve hamamdan oluşmaktadır. 4.946 sergileyicisi ile Fransa ve İngiltere’den sonra üçüncü sırada yer alan Osmanlı Devleti, sebil, havuz, sedir ve alçı vitraylarıyla oldukça dikkat çekmiş ve ilgi görmüştür.
Fransız Devrimi’nin 100. Yılı ve Eyfel Kulesi
1889 yılında organize edilen Paris Evrensel Sergisi’nin temel nedeni Fransız Devrimi’nin 100. yılını anmaktır. İmparatorluklar bu temsil sebebiyle genelde katılımı tercih etmemiş, sadece heyet göndermişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun da kişisel başvuru ile temsil edildiği sergiye Osman Hamdi Bey ve Halil Paşa gitmişlerdir. Edison’un akkor lambası, Otis ailesinin ürettiği hidrolik asansör gibi ürünlerin ilk kez tanıtıldığı fuar, Eyfel Kulesi ile de ünlenmiştir. Dönemin gazetecileri tarafından olumsuz haberlere konu olan Kule bu fuar için inşa edilmiştir.
1893 Chicago Dünya Sergisi
1893 Chicago Sergisi, Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfinin 400. yıl dönümü için düzenlenmiştir. Amerika’nın arzusu teknolojik gelişimini ve kültürel ilerleyişini sergilemektir. Dönemin Padişahı Sultan Abdülhamid’i özel bir heyet göndererek fuara davet etmişlerdir. İletişimin gücüne inanan Sultan, fuarları bir tanıtım fırsatı olarak görmüş ve daveti kabul ederek hazırlıkları başlatmıştır. Özenle tasarlanan Türk pavyonunun malzemeleri, gecikmeli de olsa yerine ulaştırılmış, fuar süresince ziyaretçilere ikramlar sunulmuş, yoğun ilgi ile karşılanan bir fuar olarak kayıtlara geçmiştir.
Türk Markaları Fuar’da
Osmanlı İmparatorluğu’nun devlet temsili ile katıldığı dünya fuarlarının dışında, maddi yetersizlikler ve farklı sebepler ile katılım imkânı bulamadığı dönemlerde, fuarlara markalar katılım sağlamıştır. 1883 yılında kurulan Ticaret Odası bu konuda yaptığı faaliyetler ile markaları motive etmeye çalışarak bazı destekler sunmuştur. Kaynaklardan tespit edebildiğimiz kadarıyla ve kendilerine sunulan beratları incelediğimizde, örneğin Ali Muhiddin Hacı Bekir, Cemilzade ve Hafız Mustafa markalarının bu dönemdeki fuarlara birkaç defa katılım sağladıklarını görebiliyoruz. İmparatorluk topraklarında aynı tarihlerde Yıldız Sergisi, Bursa Sergileri gibi yerel sergiler de gerçekleşmiş, Londra ve Paris Fuarları ile birlikte 1915 yılına kadar farklı şehirlerde 17 uluslararası fuara katılım sağlanmıştır.
Cumhuriyet Dönemi Ulusal ve Seyyar Sergiler
Osmanlı yönetiminin endüstri devrimi ile birlikte ülkelerin gündemine giren fuar modasına ayak uydurma çabası, Cumhuriyet döneminde de varlığını ispatlamak gayreti ile devam etmiş, aynı zamanda ülke içinde de bir tanıtım ve hatta eğitim aracı olarak görülmüştür.
Dünya Savaşı sebebiyle kısmen kesintiye uğrayan uluslararası sergi serüvenimiz 1935’ten itibaren devam etmiştir. Bu geçiş döneminde Atatürk’ün talimatı ile 1926 yılında hayata geçirilen Seyr-i Türkiye Karadeniz Vapuru Seyyar Sergisi tüm zorluklara rağmen 90 günde 16 limana uğrayarak başarılı bir iş çıkarmıştır. İlerleyen yıllarda vapur sergileri aralıklı olarak devam etmiştir. Tarsus Gemisi ile gerçekleştirilen Avrupa ve Amerika sergileri kayda değer özelliktedir. Genç Cumhuriyet uluslararası sergiler kadar ulusal etkinlikleri de önemsemiştir. İlk dönemlerden itibaren Sanayi Sergileri, Bursa Sergileri, Milli Sanayi Sergileri, Kitap Sergisi, Yerli Mallar Sergileri -ki 1929 yılı itibariyle düzenli olarak 1939’a kadar devam etmiştir- gibi organizasyonlar düzenlenmiştir. İlk İzmir Fuarı 1927 yılında yapılmış, Ankara’da Sergievi açılmış, İstanbul’da gerçekleşen ve planlanan sergiler için eksiklikler tespit edilerek projeler geliştirilmiştir. Ne yazık ki II. Dünya Savaşı’nın gelişi ile devamlılık sağlanmaya gayret edilen bu fuarlar kesintiye uğramıştır. Bu devamlılık hususu üzerine düşünmemiz gereken bir mesele ve ayrı bir yazının konusudur.
Halide Edip, Paris Fuarı’ndan Bildiriyor: Açık ormanlarda “Şekispir”i oynuyorlar
Halide Edip Adıvar 11 Ağustos 1937 tarihli Yedigün dergisinde sergiler ile ilgili görüşünü şöyle aktarmıştır: “Sergiyi bir fikir olarak severim. Çünkü başka başka sanat ve sınıf adamlarını hatta başka milletleri bir araya toplar. Fakat serginin başka bir tarafı vardır ki, sevmem. Çünkü mutlak gösteriş vardır. Seyirci ve müşteri toplamak için yapılan çığırtkanlık vardır.”
Halide Edip’in devam eden yorumlarından sergiden etkilendiğini anlıyoruz: “Sanat ve teknik ve bütün edebiyat ve fikir tezahüratının burada merkezleri var. Telsiz, ‘Television’, propaganda, neşriyat, kitap, müze, yeni ve eski tiyatro vesaire vesaire. Tiyatro beni alâkadar etti. Kaç senedir moda olmaya başlayan açık tiyatro, yani bir nevi orta oyunu burada rağbet görüyor. Açık ormanlarda ‘Şekispir’i oynuyorlar, halk dansları, şarkıları ve su üstünde birçok eğlentiler veriyor. Bundan başka da bir kısım kapalı tiyatrolar, konser yerleri de sergiye merbuttur. Meşhur olan tiyatro heyetleri Viyana’dan, Amerika’dan hulâsa her yerden gelip oynuyor. Slâvların, İspanyolların, daha bilmem hangi milletlerin dansları, baleleri, halk şarkıları ve başka sanat tezahüratı burada görülüyor.”
1851’den 2020’ye…
Endüstri Devrimi ile başlayan Halide Edip’in dediği gibi biraz gösteriş içeren bu fuarlar şüphesiz ki ülkelerin ve yurt dışı ile iş yapmak isteyen markaların ilgisine mazhar olmuştur. Markanızı, ürünlerinizi tanıtmak, uluslararası bağlantılar geliştirmek, ticari olanakları artırmak, yenilikleri gözlemlemek, sergilemek, farklı kültürlerle hemhâl olmak gibi çeşitli imkânlar sunan dünya fuarları ve günden güne artarak çeşitlenen ihtisas fuarları bu yıla kadar devam etmiştir. Bu arada fuarların ev sahiplerine katkısını da göz ardı edemeyiz tabii ki. “Bureau International des Expositions” kapsamında 2015 yılında Milano’da gerçekleşen Dünya Fuarı’ndan sonra sırada “Dubai 2020” vardı. “Expo2020Dubai” web sitesinden “hepimiz birbirimize bağlıyız, hepimiz biriz, heyecanlıyız ve Ekim 2021 tarihinde açılacağız” mesajı ile erteleme duyurusu yapılmış. Dünya fuarlarının önemi tartışılmaz fakat görünen o ki fuarlar 170 yıldır köklü bir dönüşüm yaşamamış, acaba bu günler dönüşmesi için bir fırsat olabilir mi?
Kaynaklar:
Çelik, Zeynep, Şark’ın Sergilenişi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2005
Ergüney, Duygu, Dünya Fuarları ve Osmanlı Devleti’nin Mimari Temsili, Der Yayınevi, İstanbul, 2018
Dersaadet Ticaret Odası, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul 2009
Akçura, Gökhan, Türkiye Sergicilik ve Fuarcılık Tarihi, 2009
Zaptçıoğlu, Dilek, Yeterince Otantik Değilsiniz Padişahım, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012